Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (İbni Kesir) -> Kevser

1 / 2

İzahı4

İzahı

Kevser kelimesinin anlamı konusunda çok ihtilâf vardır. Ancak ifâ­denin gösterdiği odur ki; bu kelime ile neyin kasdedildiği onu dinleyen­lerin zihninde dinledikleri anda belirmiş olan bir şeydir. Herne kadar bu kelimenin, çok ve pekçok anlamlarına geldiği bilinen ve alışkın olduk­ları bir husus değilse de onların zihinlerinde bu kelime belli bir anlam taşıyordu. Düşmanlarının azımsadığmı onlar çok kabul ediyorlardı. Ra-sûlullah'a verilen şey —bu kitabı dinleyenlerce bilindiği gibi— nübüv­vet idi, hak din idi, hidâyet idi ve onda hem dünya, hem de ahiretin mutluluğu vardı. Bu sebeple ben size imamların söylediklerinin topla­mını zikretmek istiyorum. Ebu Bekr İbn Ayyaş, Yemân İbn Vessâb derler ki: Kevser; Rasûlullah'ın kıyamet günündeki ashabı ve tarafdârlan-dır. Hüseyn İbn Fadl der ki: Kevser Kur'ân'ın kolaylaştırılması, hüküm­lerin hafifletilmesidir. İslâm'dır diyenler de olmuştur. Hilâl; tevhîddir, . derken, İkrime; nübüvvettir, der. Ca'fer-i Sâdık ise; bu, peygamberin kalbindeki nurdur, der. İlim ve hikmettir, diyenler de olmuştur. İbn Keysân der ki: Kevser, peygamberin başkalarını kendine tercih etmesi­dir. Allah'ın peygambere lütfettiği faziletlerdir, diyenler de olmuştur. İmamlardan bir grup ta bu kelimenin; çok hayır, dünyevî ve uhrevî nimetler, faziletler ve üstünlükler anlamına geldiğini söylemişlerdir. İbn Cerîr ve İbn Asâkîr'in Mücâhid'den naklettikleri rivayet budur, îbn Abbâs'tan şöhret bulan rivayet de budur. Buhârî, îbn Cerîr, Avfî, Saîd tbn Cübeyr kanalıyla İbn Abbâs'tan nakleder ki; o, Kevser; Allah Teâlâ'nın cennette vermiş olduğu bir hayırdır, demiştir. Ebu Bişr der ki: Ben Saîd'e; insanlar Kevser'in cennette bir ırmak olduğunu iddia ediyorlar, dedim de o; cennetteki ırmak da Kadîr ve Celîl olan AJlah'ın peygamberine vermiş olduğu hayırlar arasındadır, demiştir. Bu pevâbın İbn Abbâs'tan da nakledildiği de görülür. Biz, Kevser'in; nübüvvet ve­ya ilim veya hikmet veya kalbteki hidayet ve doğruluktan ibaret olan. nûr anlamına geldiğini kabul edecek olursak; mânâ şöyle olur: Biz sa­na verdiğimiz yanında hiç bir şeyin çok sayılamayacağı derecede çok lütuf ihsan ettik. İsterlerse zayıflar onu az, düşmanlar da hafîf saysın­lar. Hidâyet, doğruluk ve mutluluk yolunu bilmeye nisbetle; hangi çokluk çok sayılabilir? Hidâyet, kuvvet ve kudretin kaynağı değil mi­dir? Güç ve kuvvet, hidâyetle elde edilebileceği gibi onunla da korunur. Çünkü kuvvet ve malla birlikte sahibini doğru yolda yürütecek olan hi­dâyet bulunmazsa, kuvvetin ve malın varlığı bir mânâ ifâde etmez ve ikisinin de akıbeti zevaldir, ikisinin de sonu azlıktır. Njtekim Efendimiz Ali (r.a.) der ki: İlim; seni korur, malı.ise sen korursun. Malın korun­ması ancak İlimledir. Cehalet ve sapıklık her türlü malı ve mahsûlü yok edip tüketir.

Kevser'in, dünyevî ve uhrevî hayır olduğunu kabul edecek olursak; bu takdirde mânâ şöyle olur: Kötülükte acele eden şu insanlar, senin güçsüz ve azınlıkta olduğunu sanıyorlar. Kendi güçlülerinin ise nimet ve refah içinde olduğunu kabul ediyorlar. Bilmiyorlar ki Biz, sana kendi­lerinin benliklerinde bildiklerinden daha büyük bir hayır vermişizdir sana. Bilinmeyen âlemde farklı olan hayrı da sana vermişizdir. Onlar çokluğunun sınırı dahi belirlenemeyen bu çok büyük lutfu idrâk ede­mezler.

Bu âyetten; cennette bir ırmak bulunduğu, adının Kevser olduğu ve Allah'ın o ırmağı peygamberine verdiği anlamı çıkmaz. Buna delâlet eden husus; sûrenin akışı ve nazil oluş yeridir. Öyleyse Kevser bizim açıkladığımız gibi ilk iki görüşten birisidir. Birincisi ise daha kuvvetli­dir. Yani Kevser'in nübüvvet ve benzeri şeyler anlamına gelmesi.

Kevser'in cennette bir nehir olduğu inancına gelince; bu inanç vârid olan mütevâtir haberlere dayanmaktadır. Bazı topluluklar bunun mânâ bakımından mütevâtir olduğu görüşünü kabul ederek genel an­lamda cennette bir ırmak bulunduğuna inanmanın gerektiğini söyler­ler. Bu konuda pek çok ihtilâf bulunması nedeniyle de bu ırmağın taf­silâtına ve niteliklerine hiç girişmemek gerektiğini söylerler. Ancak te­vatürün, bir topluluğun veya bir başka topluluğun görüşüne göre ol­ması doğru değildir. Çünkü tevatürün tanımı —Kur'ân'da görüldüğü gibi— bize ulaşıncaya kadar yalan üzerinde birleşmesi mümkün olma­yan ve müslümanlardan hiç bir grubun reddetmediği görüştür. Bu te­vatür yakîni gerektirir. Halbuki cennetteki ırmakla ilgili husus böyle değildir. Her ne kadar cennette Kevser isimli bir ırmağın bulunduğu­na dâir pek çok rivayet yer almışsa da bu derece tevatür noktasına ula­şabilmiş değildir. Bu sebeple ona mütevâtir rivayet denilemez. Özellikle bu gibi haberlerde garîb, çekici ve güzel nitelikler bulunduğu için ko­layca tasdik edilmesi mümkün olduğundan, her râvînin kendisine söy­leneni tasdik etmeye mütemayil olması kolaydır. Bu durum ise tevatür şartını ortadan kaldırır. Çünkü tevatürün baş şartı; onu nakleden râ-vîler arasında rivayetin bir tarafını tutma gayretinin kokusunun dahi bulunmamasıdır. Özet olarak cennette bir ırmağın bulunması haberi gaybla ilgili haberlerden bir haberdir. Ona, ancak ma'sûm olan peygam­berden kesin ve yakînî bir bilgi geldikten sonra inamlabilir. Sana yakîn bilgi ulaşırsa, bu takdirde onu değiştirmen caiz olmaz. Bu takdirde o ifâdenin peygamberden sâdır olduğuna dair bilgi görmeden önce Mek­ke'nin veya Medine'nin varlığını bilmen gibi olur. O zaman bu bilgiye inan. Aksi takdirde işi Allah'a havale et ve; ben bilmem, ancak Allah bilir, de2