Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (İbni Kesir) -> Mülk
İzahı3
İzahı
6 — Rablarına küfredenler için de cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir.
7 — Oraya atıldıklarında; onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
8 — Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. İçine her bir topluluk atıldığında, bekçileri onlara sorarlar: Size bir uyarıcı gelmedi mi?
9 — Onlar: Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve: Allah, hiç bir şey indirmemiştir. Siz, büyük bir sapıklık içindesiniz dedik, derler.
10 — Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık; bu çılgın alevli ateş halkı arasında bulunmazdık, derler.
11 — Böylece günâhlarını i'tirâf ettiler. Yok olsun çılgın alevli cehennem ashabı.
Cehennemde Kâfirler4
Cehennemde Kâfirler
Allah Teâlâ, kâfirlerden haber vererek buyuruyor ki: «Rablarına küfredenler için de cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir.» Varıp gidilecek ne kötü bir yerdir orası. «Oraya atıldıklarında; onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.» Yani sesi ve çığlığı. Sevri kelimesine, çok suda az tanenin kaynatılması gibi onları kaynatır, mânâsını vermiştir.
«Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur.» Hemen hemen öfkesinin şiddetinden ve aşırı kininden dolayı parçalanıp gidecek gibi olur. «İçine her bir topluluk atıldığında, bekçileri onlara sorarlar: Size bir uyarıcı gelmedi mi? Onlar: Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve: Allah, hiç bir şey indirmemiştir. Siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik, derler.» Allah Teâlâ mahrukatına adaletli davrandığını ve bir kulu için hüccet ve delil ortaya koymadan, onlara elçiler göndermeden, azâblandırmayacağım belirtiyor. Nitekim İsrâ sûresinde de: «Biz., bir peygamber göndermedikçe azâb ediciler değiliz.» (İsrâ, 15) buyurmaktadır. Ayrıca Allah Teâlâ Zümer sûresinde şöyle buyurmaktadır: «Oraya vardıklarında kapıları açıldı ve bekçileri onlara dediler ki: İçinizden, size Rabbınızın âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden elçiler gelmedi mi? Onlar da: Evet, dediler. Fakat azâb sözü küfredenlerin 'üzerine hak oldu.» (Zümer, 71) Böylece onlar kendi kendilerini kınarlar ve pişmanlığın fayda vermediği yerde pişmanlık duyarak: «Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık bu çılgın alevli ateş halkı arasında bulunmazdık, derler.» Eğer kullanabileceğimiz aklımız veya Allah'ın indirdiği hakkı işitebilecek kulaklarımız olsaydı; bugünkü durumda bulunmaz, Allah'ı inkâr edip küfre düşmez ve bununla gurur duymazdık. Ne var ki peygamberlerin getirdiği gerçeği koruyacak kadar i.drâkimiz ve peygamberlere uymamız için rehberlik edecek aklımız yoktur. Bunun üzerine Allah Teâlâ: «Böylece günâhlarını i'tirâf ettiler. Yok olsun çılgın alevli cehennem ashabı.» buyuruyor. İmâm Ah-med İbn Hanbel der ki: Bize Muhammed İbn Ca'fer... Ebu'l-Bahteri'den nakletti ki; o, Rasûlullah (s.a.)tan duymuş olan bir kişinin kendisine şöyle dediğini bildirmiştir: İnsanlar kendilerini ma'zûr görünceye kadar helak olmazlar. Bir başka hadîste de şöyle buyurulur: Cehenneme giren herkes kendisinin cennetten çok cehenneme uygun olduğunu mu-hakkak bilir.2
12 — Muhakkak ki Rablarından gıyaben korkanlar; işte onlar için, mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
13 - Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; muhakkak ki O, göğüslerin özünü bilendir.
14 — Yaratan bilmez olur mu hiç? Ve O; Latiftir, Ha-bîr'dir.
15 — Size yeryüzünü boyun eğdiren O'dur. O halde onun sırtlarında yürüyün. O'nun rızkından yeyin, nihayet dönüş O'nadır.
Yaratan Elbet Bilir4
Yaratan Elbet Bilir
Allah Teâlâ insanlar görmese de kendisi ile Rabbımn arasında bulunan ve Rabbmdan korkup isyandan çekinerek itâata koyulan kişilerden bahsediyor. Allah'tan başka kimsenin kendisini görmediği yerde, Allah'tan korkup itaat edenler için mağfiret ve büyük bir mükâfat olduğunu bildiriyor. O'nun günâhlarını bağışlayıp sonsuz mükâfat ile mükâfatlandıracağını haber veriyor. Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde sabit olan bir hadîste şöyle buyurulur: Arş'm gölgesinden başka gölgenin bulunma_dıgı_günde j^jjan Te&lâ, yedi kişiyi Arş'ının gölgesinde gölgelendirir. Bunların zikrsdildiği hadîste denir ki: Mevki ve güzellik sâ-hibi bir kadının kendisini çağırdığı zaman; ben Allah'tan korkarım, diyen kişi. Ve bir sadaka verip de sağının verdiğini solunun bilmeyeceği kadar gizleyen kişi. Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr Müsned'inde der ki: Bize Tâlût Ibn Abbâd... Enes'in şöyle dediğini bildirdi: Ey Allah'ın Ra-sûlü, biz senin huzurunda iken bir halde, senin yanından ayrılınca başka bir halde oluyoruz, dediler de, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: Siz, Rabbınızla başbaşa kaldığınızda nasıl oluyorsunuz? Onlar dediler ki: Allah, gizli açık her yerde bizim Rabbımızdır. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.); öyleyse bu davranışınız münafıklık değildir, buyurdu. Bizim bildiğimize göre bu hadîsin râvîleri arasında yer alan Sâbit'den yalnızca Haris İbn Ubeyd hadîs nakletmiş tir.
Ve müteakiben Hak Teâlâ kendisinin gizli açık her şeye muttali' olduğunu bildiriyor: «Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; muhakkak ki O, göğüslerin özünü bilendir.» Kalblerden geçeni bilir. «Yaratan bilmez olur mu hiç?» Yaratan bilmez mi hiç? Denildi ki: Bu âyetin mânâsı şöyledir: Allah yarattıklarını bilmez mi hiç? Ancak birinci mânâ daha doğrudur. Çünkü hemen ardından Allah: «Ve O; Lâtiftir, Habîr'dir. » buyuruyor.
Bilâhare Allah Teâlâ mahlûkatına vermiş olduğu nimetleri zikrediyor. Yeryüzünü yaratıklarının emrine müsahhar kıldığım ve onlara boyun eğdirdiğini belirtiyor. Yeryüzüne dağlar koyarak onun sarsılıp gitmeyen sakin bir kara parçası olduğunu, orada çeşmeler fışkırtıp yollar açtığını ve yaratıklar için çeşitli faydalar hazırlayıp ekin ve meyve yerleri halkettiğini beyân ederek: «Size yeryüzünü boyun eğdiren O'dur.
O halde onun sırtlarında yürüyün.» diyor. Yeryüzünde istediğiniz bölgede gezinin. Muhtelif iklimleri dolaşın. Değişik kazanç ve ticâret türlerini araştırın ve bilin ki; sizin çabalamanız, Allah'ın sizin için müyesser kıldığı mikdârdan öteye geçemez. Bunun için: «O'nun rızkından yeyin.» Sebepleri araştırıp çalışmak, tevekküle aykırı değildir. Nitekim İmâm Ahmed_İbn Hanbel der ki: Bize Ebu Abdurrahmân... Bekr İbn Amr'dan nakletti ki; o, Abdullah İbn Hübeyre'nin şöyle dediğini duymuş: Ebu Temim el-Ceyşânî Ömer İbn Hattâb'ın şöyle dediğini duyduğunu bildirmiş: Ömer İbn Hattâb da Rasûlullah (s.a.)ın şöyle buyurduğunu duymuş olduğunu haber vermiş: Eğer siz, Allah'a hakkıyla tevekkül edebilmiş olsaydınız, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır-dı. Sabahleyin aç kalkar, karnı doymuş olarak dönerdiniz. Tirmizî, Ne-seî ve TbnMâce bu hadîsi Abdullah Ibn~ Hübeyre'den nakletmişlerdir. Tirmizî; hasen, sahîh bir hadîstir, der. Rasûlullah (s.a.); Allah'a tevekkülle beraber nzık aramak için gidiş ve dönüşlerden de sözetmiştir. Bu âyette boyun eğdirme, gitme ve dönüş birlikte yer almaktadır: «Nihayet dönüş O'nadır.» Kıyamet günü varılacak yer O'nun katıdır. İbn Ab-bâs, Mücâhid Katâde ve Süddî, «sırtlarında» diye ifâde ettiğimiz kelimesine; çevresi, etrafı ve boşlukları, anlamını vermiştir. İbn Abbâs ve Katâde ise dağlar anlamını vermişlerdir. îbn Ebu Hatim der ki: Bize babam... Beşîr İbn Kâ'b'dan nakletti ki; o, bu âyeti okuyup çocuğunun annesi olan cariyesine şöyle demiş : Eğer bu âyetteki kelimesini bilirsen seni âzâd ederim. Câriye; bu, dağlardır, demiş. Beşîr İbn Kâ'b Ebu Derdâ'ya sormuş, o da; bu, dağlardır, demiş.3
İzâhı5
İzâhı
16 — Gökte olanın, sizi yerin dibine geçirmesinden emin mi oldunuz? O zaman yer, sarsıldıkça sarsılır.
17 — Yoksa gökte olanın, başınıza taş göndermesinden emin mi oldunuz? Benim tehdidimin nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.
18 — Andolsun ki onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Beni inkâr nasılmış?
19 — Onlar; üzerlerinde kanat çırpan sıra sıra kuşları görmezler mi? Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor. Muhakkak ki O; her şeyi Gören'dir.
Nasıl Emîn Olabilirsiniz?. 5
Nasıl Emîn Olabilirsiniz?
Bu da Allah'ın mahlûkâtına başka bir lütuf ve rahmetinin ifadesidir. Allah Teâlâ kullarının bir kısmını küfretmeleri ve' kendisiyle beraber başkalarına ibâdet etmeleri nedeniyle azâblandırmaya gücünün yet-tiğini bildiriyor ve buna rağmen yine de halım davranıp onları azâblan-dırmaktan vazgeçtiğini, acele etmeyip cezalarını te'hîr ettiğini haber veriyor. Nitekim Fâtır sûresinde de şöyle buyurmaktadır: «şayet Allah, insanları kazandıklarıyla muaheze etmiş olsaydı; onun üstünde hiç bir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar te'hîr eder. Süreleri geldiği zaman ise; muhakkak ki Allah, kulları için Basîr olandır.» (Fâtır, 45).
Burada ise buyuruyor ki: «Gökte olanın, sizi yerin dibine geçirmesinden emîn mi oldunuz? O zaman yer, sarsıldıkça sarsılır.» Gider, gelir ve depreşir. «Yoksa gökte olanın, başınıza taş göndermesinden emîn mi oldunuz?» Sizi ezen çakılların bulunduğu rüzgâr göndermesinden emin mi oldunuz? Nitekim İsrâ sûresinde de şöyle buyurur: «Kara tarafında sizi yere batırmasından veya başınıza taş yağdırmasından emîn mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir vekîl de bulamazsınız.» (İsrâ, 68). Burada da onları tehdîd ederek: «Benim tehdidimin nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.» buyuruyor. Benim tehdidimin ve o tehdîdden kaçıp yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğunu bileceksiniz.
«Andolsun ki onlardan öncekiler de yalanlamışlardı.» Geçmiş milletlerden ve eski nesillerden bazıları da yalanlamışlardı. «Beni inkâr na-sılmış?» Benim onları inkâr edişim ve cezâlandırışım nasıl oldu? Onları cezalandırmam ne kadar şiddetli, ne kadar acıklı ve ne büyük ceza idi.
«Onlar; üzerlerinde kanat çırpan sıra sıra kuşları görmezler mi?» Bazan havada kanatlarını sıra sıra yapan, bazan da kanatlarını toplayıp sonra yayıveren kuşları. «Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor (havada) .» Rahmân'm rahmeti ve lutfu icâbı onları emrine verdiği havadan başka bir şey kendilerini tutmuyor. «Muhakkak ki O; her şeyi görendir.» Mahlûkâtından her şeyin neye elverişli olduğunu en iyi gören O'-dur. Bu âyet-i kerîme, Nahl süresindeki şu âyete benzemektedir : «Göğün boşluğunda; Allah'ın buyruğuna boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları Allah'tan başka kimse tutmaz. İnanan bir kavim için muhakkak ki bunda da âyetler vardır.» (Nahl, 79)4
İzahı5
İzahı
20 — Rahmân'dan başka size yardımda bulunacak ordunuz kimdir? Kâfirler sadece gurur içindedirler.
21 — Eğer O, rızkınızı tutup kesiverecek olursa; size rı-zık verecek kimdir? Hayır onlar, azgınlık ve nefret içinde direnip durmaktadırlar.
22 - Yüzükoyun sürünen mi daha çok hidâyettedir, yoksa doğru yolda düpedüz yürüyen mi?
23 — De ki: Sizi yaratan ve sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz.
24 — De ki: Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O'dur. Ve O'na toplanıp götürüleceksiniz.
25 — Derler ki: Doğru sözlüler iseniz, bildirin ne zamandır bu va'd?
26 — De ki: Bilgi; ancak Allah katandadır. Ve ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım.
27 - Onu yaklaşırken gördükleri vakit, küfredenlerin yüzleri buruştu. Ve: Sizin isteyip durduğunuz işte budur, denildi.
Kimdir O?. 6
Kimdir O?
Allah Teâlâ, kendinden başkasına kulluk eden ve onlardan rızık ve yardım dileyen müşrikleri bu inançlarından dolayı kınayarak ve umduklarını elde edemeyeceklerini bildirerek buyuruyor ki: «Rahmân'dan başka size yardımda bulunacak ordunuz kimdir?» O'ndan başka sizi koruyan bir dostunuz ve yardımcınız yoktur. «Kâfirler sadece gurur içindedirler.»
«Eğer O, rızkınızı tutup kesiverecek olursa; size rızık verecek kimdir?» Allah Teâlâ rızkını kesiverecek olunca O'ndan başka sizi rızıklan-dıracak kimdir? Yaratıp rızık veren, alıp veren O'ndan başka hiç bir kimse yoktur. Yalnızca Azız ve Celîl olan Allah bunları yapar. O'nun şeriki yoktur. Onlar bunu bilmelerine rağmen O'ndan başkasına ibâdet etmektedirler. Bu sebeple Hak Teâlâ âyetin devamında: «Hayır onlar, azgınlık ve nefret içinde direnip durmaktadırlar.» buyuruyor. Sapıklık, şüphe ve azgınlıklarında devam edip gitmektedirler. Bunun sebebi Hakk'a sırtlarını dönüp inâd, kibir ve nefret içerisinde gerçeğe tâbi olmamalarıdır.
«Yüzükoyun sürünen mi daha çok hidâyettedir, yoksa doğru yolda düpedüz yürüyen mi?» Bu, Allah Teâlâ'nm mü'min ve kâfire örnek verdiği bir misâldir. Kâfirin misâli; yüzükoyun sürünen, dosdoğru gidemeyen kimse gibidir. Nereye gittiğini ve hangi yolu tuttuğunu bilmez. Bilakis o, başıboş kendini yitirmiş ve sapıklık içerisinde yüzmektedir. «Bu mu daha çok hidâyettedir, yoksa doğru yolda düpedüz yürüyen mi?» Dosdoğru, açık ve seçik bir yolda yürüyen mi? O yol, kendiliğinden dosdoğru bir yoldur. Bu ise dünyadaki kâfir ve mü'minin örneğidir. Âhi-rette de böyle olacaklardır. Mü'min dosdoğru yolda düpedüz yürüyecek ve cennet bahçelerine giden yolu tutacaktır. Kâfir ise, yüzüstü sürüklenip cehennem ateşine sürülecektir. Sâffât sûresinde buyurulduğu gibi: «Zulmetmiş olanları ve onların eşlerini toplayın. Onların taptıklarım da. Allah'tan başka. Ve onları cehennem yoluna götürün. Durdurun onları; çünkü onlar sorumludurlar. Size ne oldu ki birbirinizle. yardım-laşmıyorsunuz? Hayır, onlar bugün teslim olmuşlardır.» (Sâffât, 22-26) İmâm Ahmed İbn Hanbel merhum der ki: Bize İbn Nümeyr... İsmail'den, o da Nefî'den nakleder ki; o, Enes İbn Mâlikin şöyle dediğini işittim, demiş: Ey Allah'ın Rasûlü, insanlar yüzleri üstü nasıl sürüklenirler? denildi de, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu; Onları ayakları üstü yürüten, yüzlerT~usTür^7üt"meye kadir değil midir? Bu hadîs Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde Yûnus İbn Muhammed kanalıyla Enes'ten aynı şekilde nakledilir.
«De ki: Sizi yaratan ve sizin için kulaklar, gözler ve kaiblei var eden O'dur.» Siz anılmaya değer bir şey bile değilken, ilkin sizi yaratan ve sizin için akıllar ve idrâkler veren O'dur. «Ne de az şükrediyorsunuz.» Allah'ın size lütfederek verdiği bu güçleri O'na itaat, emirlerine uyma ve yasaklarını terketme konusunda ne de az kullanıyorsunuz.
«De ki: Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O'dur.» Sizi değişik renkten ve dilden olmanıza rağmen, yeryüzünün her tarafına dağıtıp yaymış olan O'dur. Sizin dış görünüşleriniz, şekilleriniz ve suretleriniz birbirinden çok farklıdır. «Ve O'na toplanıp götürüleceksiniz.» Bunca değişiklik ve farklılıktan sonra O'nun huzurunda toplanacaksınız. Önce sizi dağıttığı gibi tekrar eski halinize döndürüp toplayacaktır.
Sonra Hak Teâlâ, öldükten sonra dirilmenin vukuunu uzak sayan inkarcı kâfirlerden bahsederek buyuruyor ki: «Derler ki: doğru sözlüler iseniz, bildirin ne zamandır bu vaad?» Bu dağılmadan sonra toparlanmanın ne zaman olacağını bildirin bize. «De ki: Bilgi; ancak Allah katındadır.» Kesin olarak toparlanma vaktini ancak O, bilir. Sadece bana bu toplanmanın muhakkak olacağını ve kaçınılmasının imkânsız olduğunu, binâenaleyh kendisinden sakınılması gerektiğini bildirmemi emretmiştir. «Ve ben, sâdece apaçık bir uyarıyıcım.» Benim görevim yalnızca tebliğdir. İşte ben de onu yerine getirdim.
«Onu yaklaşırken gördükleri vakit, küfredenlerin yüzü buruştu.»
Kıyamet koptuğunda, kâfirler bunu gördüğünde, işin yakın olduğunu anladıklarında —zaman uzasa da gelecek olan her şey gelecektir— yalanladıkları şey gerçekleştiğinde, bu; kendilerini orada bekleyen kötülükleri bilmelerinden dolayı onları üzer ve rahatsız eder. Kötülük onları kuşatmıştır. Akıllarında hesâblarmda olmayan Allah'ın emri gelip çatmıştır. «Halbuki Allah katından onlara hiç hesâblamadıkları şeyler belirmiştir. Onlara, işledikleri kötülükler belli olmuş, alaya aldıkları şeyler de kendilerini çepeçevre sarmıştır.» (Zümer, 47-48). Bu sebeple onları uyarmak ve ihtar etmek için kendilerine şöyle denildi: «Sizin isteyip durduğunuz işte budur.» Çabucak gelmesini istediğiniz şey işte budur..5
28 — De ki: Beni ve benimle beraber bulunanları, Allah helak eder veya esirgerse; kâfirleri elîm bir azâbdan kurtaracak olan kimdir?
29 — De ki: O, Rahman'dır. Biz, O'na inandık ve O'na tevekkül ettik. Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu yakında bileceksiniz.
30 — De ki: Eğer suyunuz yerin dibine batarsa, söyleyin; size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?
Allah Teâlâ buyuruyor ki: Ey Muhamrned, Allah'ın nimetlerini inkâr eden ve.O'na şirk koşan şu müşriklere «De ki: Beni ve Benimle beraber bulunanları, Allah helak eder veya esirgerse; kâfirleri elîm. bir azâbdan kurtaracak olan kimdir?» Yani kendinizi kurtarmaya bakın. Tevbe etmekten ve Allah'a yönelip O'nun dinine dönmekten başka sizin için bir kurtuluş yoktur. Bizim için istediğiniz azâb ve tenkidin gerçekleşmesi size fayda vermez. İster Allah bizi azâblandırsm, ister merhamet edip esirgesin; sizin için Allah'ın azâb ve tenkidinden kaçıp kurtuluş yolu ve imkânı yoktur. Bu, gerçekleşecektir.
«De ki: O, Rahmân'dır. Biz, O'na inandık ve O'na tevekkül ettik.» Biz Rahman ve Rahîm olan âlemlerin Rabbına inandık ve her işimizde O'na dayanıp güvendik. Hûd sûresinde buyurulduğu gibi: «Öyleyse O'na ibâdet et ve O'na tevekkül et.» (Hûd, 123) Bu sebeple müteakiben: «Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu yakında bileceksiniz.» buyuruyor. Bizim mi, yoksa sizin mi? Dünya ve âhirette akıbetin kimin olduğunu bileceksiniz.
«De ki: Eğer suyunuz yerin dibine batarsa, söyleyin; size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?» Yerin dibine doğru gidecek olursa ve siz keskin baltalar, güçlü araçlar ile onu elde edemeyecek olursanız; «size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?» Yeryüzünde akıp giden bir su kaynağı. Allah Azze ve Celle'den başka kimse buna güç yetiremez. O'nun lütuf ve kereminin eseridir ki size yeryüzünden sular fışkırtmış ve her tarafa akıtıp götürmüştür. Az veya çok kulların ihtiyâcına göre onlara su halk etmiştir. Hamd ve minnet Allah'a mahsûstur.6