Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (İbni Kesir) -> Mürselat
Gök Yarıldığında. 2
Gök Yarıldığında
İbn Ebu Hatim der ki: Bize babam... Ebu Hüreyre'nin, «Birbiri ardınca gönderilenler.» kavlinden maksad, meleklerdir dediğini nakletti. Mesrûk, Ebu Duhâ, Mücâhid, rivayetlerden birinde Süddî ve Rebî' İbn Enes'ten de böylece rivayet edilmiştir. Ebu Salih ise bunun peygamberler demek olduğunu bildirir. Ondan nakledilen bir rivayette bunun melekler demek olduğu bildirilmiştir. Ebu Salih; «Şiddetle esip koştukça koşanlar» ve «Yaydıkça yayanlar» ve «Ayırdıkça ayıranlar» kavillerine de melekler diye mânâ vermiştir. Sevrî... Ebu'l-Ubeydeyn'den nakleder ki; o, ben Abdullah İbn Met üd'a «Birbiri ardınca gönderilenlere» kavlini sordum da, o rüzgârdır, dedi. Aynı şekilde «Yaydıkça yayanlar» kavlinin de rüzgâr anlamına geldiğini söylemiştir. İbn Abbas, Mücâhid, Katâde ve bir rivayette de Ebu Salih böyle demişlerdir. İbn Cerîr Taberî burada «Birbiri ardınca gönderilenler» kavli ile, bilinen şekilde gönderilen meleklerin mi, yoksa atların ard arda gelişi gibi birbirini izleyenlerin mi veya yavaş yavaş esen rüzgârın mı kasdedildiğini kestiremediğini bildirir. Ancak «Şiddetle esip koştukça koşanlara» kavlinin, rüzgârlar anlamına geldiğinin kesin olduğunu ifâde eder. Nitekim Abdullah îbn Mes'ûd ve onu izleyenler böyle demişlerdir. Ali îbn Ebu Tâlib ve Süddî de böyle demiştir. Daha önce geçtiği gibi. îbn Cerîr Taberf «Yaydıkça yayanlar» kavli ile, meleklerin mi, yoksa rüzgârın mı kasdedildiği konusunda bir şey söyleyememiştir. Ebu Salih ise «Yaydıkça yayanlar» kavlinden maksad; yağmurdur, der.
Zahir olan «Birbiri ardınca gönderilenler» kavlinden maksad rüzgâr olmasıdır. Nitekim Allah Teâlâ: «Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderdik.» (Hicr, 22) buyuruyor. Ve yine bir başka âyette de buyuruyor ki: «O'dur ki rahmetinin önünde rüzgârı müjdeci olarak gönderir.» (A'-râf, 57). Buradaki birbiri ardınca gönderilenlerden maksad rüzgârlardır. Çünkü rüzgâr sesli esince araplar, rüzgâr esti anlamına ifadesini kullanırlar. «Yaydıkça yayanlar» kavlinden de maksad; rüzgârlardır. Çünkü rüzgârlar gökyüzünde bulutları Aziz ve Celîl olan Rab-bın isteği doğrultusunda yaymaktadırlar.
«Böylece ayırdıkça ayıranlara, zikri getirenlere, ma'zeret veya uyarı için.» Bunlarla kasdolunanlar da meleklerdir. İbn Mes'ûd, Îbn Abbâs, Mesrûk, Mücâhid, Katâde, Rebî' İbn Enes, Süddî ve Sevrî böyle demişlerdir. Bu anlamda ihtilâf yoktur. Çünkü melekler hak ile bâtılın, hidâyet ile sapıklığın, halâl ile haramın arasını ayıran Allah'ın emrini peygamberlere indirirler. Peygamberlere getirdikleri vahiyde, halkın ma'zeretini ortadan kaldıracak ve emre muhalefet ettikleri takdirde onları Allah'ın azâbıyla uyaracak hususlar yer almaktadır.
«Size va'dedilen mutlaka olacaktır.» Yukarıdan beri kasem harfleriyle yemîn edilen gerçek budur. Kıyametin kopması, sûr'un üflenmesi, bedenlerin diriltilmesi, öncekilerin ve sonrakilerin bir yerde toplanması, her amel sahibinin ameli, hayır ise hayırla, şer ise şerle mükâfât-landınlması hususunda size vaadedilenlerin hepsi mutlaka ve muhakkak gerçekleşecektir.
«Yıldızlar söndürüldüğü zaman.» Işığı gittiği zaman. Tıpkı Tekvîr süresindeki gibi: «Yıldızlar düşüp söndüğü zaman.» (Tekvîr, 2). Ve İn-fitâr süresindeki gibi: «Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman.» (İnfitâr, 2).
«Gök yarıldığı vakit.» Gök parçalanıp, yarılıp, her tarafı birbirinden ayrılıp çevreye dağıldığı zaman.»
«Dağlar atıldığı zaman.» Hiç bir iz kalmamacasına kaybolup gittiği zaman. Allah Teâlâ'nm buyurduğu gibi: «Ve sana dağlardan sorarlar. De ki: Rabbım, onları ufalayıp savuracak. Yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek. Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.» (Tâhâ, 105-107) ve «(Bir gün dağlan yürütürüz de sen, yeri dümdüz görürsün. Hiç birini bırakmaksızın toplarız onları.» (Kehf, 47).
((Peygamberlerin vakti geldiği zaman.» Avfî, İbn Abbâs'tan nakleder ki, p; peygamberler toplandığı zaman, diye mânâ vermiştir. Bu Allah Teâlâ'nın: «Allah'ın peygamberleri topladığı gün,» (Mâide, 109) kavli gibidir. Mücâhid ise; süresi belirlendiği vakit, diye mânâ vermiştir. Sevrî, Mansûr kanalıyla İbrahim'den nakleder ki; o, kelimesine;* va'dedildiği zaman, diye mânâ vermiştir. Ve sanki o bu âyeti şu âyet gibi tefsir etmektedir; «Yer, Rabbının nuruyla aydınlandı, kitâb konuldu, peygamberler ve şâhidler getirildi. Onlara haksızlık yapılmadan aralarında hak ile hükmolundu.» (Zümer, 69).
«Hangi güne ertelenmişti? Hüküm gününe. Hüküm gününün ne olduğunu hangi şey bildirdi sana? O ^gün yalanlayanların vay haline.» Allah Teâlâ buyuruyor ki: Peygamberler hangi güne ertelenmiş ve işleri geciktirilmiştir? Kıyametin kopacağı güne. İbrahim sûresinde bu-yurulduğu gibi: «Sakın, Allah'ın peygamberlerine va'dinden cayacağını sanma. Muhakkak Allah; Azîz'dir, intikam sahibidir. O gün; yer baş* ka bir yerle değiştirilir. Gökler de başka göklerle. Ve onlar, Vâhid ve Kah-hâr olan Allah'ın huzuruna çıkarlar.» (İbrâhîm, 47-48). İşte o gün; hüküm günüdür. Sonra Allah Teâlâ bu hüküm gününün Önemini büyüterek: «Hüküm gününü hangi şey bildirdi sana? O gün yalanlayanların vay haline.» buyuruyor. Yarın başlarına gelecek Allah'ın azabından vay onlara. Daha önce vay anlamına gelen «veyl» kelimesinin cehennemde bir vâdî olduğuna dâir hadîsi zikretmiştik. Bu hadîs sahîh olmayabilir de.1
16 — Öncekileri Biz helak etmedik mi?
17 — Ardından sonrakileri de onların arkasına takacağız.
18 — İşte Biz; böyle yaparız suçluları.
19 — O gün, yalanlayanların vay haline.
20 — Sizi bayağı bir sudan, Biz yaratmadık mı?
21 — Onu sağlam bir yere yerleştirdik.
22 — Belli bir süreye kadar.
23 — Bunu Biz takdir ettik, ne güzel takdir edenleriz Biz.
24 — Vay haline o gün yalanlayanların.
25 — Biz, yeryüzünü toplantı mahalli kılmadık mı?
26 — Ölülere de, dirilere de.
27 — Orada yüksek ve sabit dağlar var edip, tatlı sular içirmedik mi size?
28 — Vay haline o gün yalanlayanların.
İşte Biz Böyle Yapanz Suçluları3
İşte Biz Böyle Yapanz Suçluları
«Öncekileri biz helak etmedik mi?» Yani daha önceden gelen peygamberlere muhalefet edip yalanlayanları biz helak etmedik mi? Sonra «Ardından sonrakileri (ötekileri) de bunların arkasına takacağız.» Onlara benzeyenleri. «îşte Biz, böyle yaparız suçluları. Vay haline o gün yalanlayanların.» İbn Cerîr Taberî başkalarına kelimesine; onlara benzeyenlere, diye mânâ vermiştir.
Müteakiben Allah Teâlâ mahlûkâtı yaratma lutfunu belirterek yeniden meydana getirmeye muktedir olduğunu bildiriyor ve: «Sizi bayağı bir sudan, Biz yaratmadık mı?» buyuruyor. Azız ve Celîl olan yaratıcının kudretine nisbetle bayağı, zayıf ve güçsüz olan bir sudan. Nitekim Yâsîn sûresinde Büsr îbn Cahhâş'tan nakledilen hadîste Allah Te-âlâ'nın şöyle buyurduğu belirtilmişti: Ey âdemoğlu, Ben seni şunun gibisinden yarattığım halde Beni âciz mi kılacağım samısın.
«Onu sağlam bir yere yerleştirdik.» Rahme. Rahim erkekle kadının suyunun yerleştiği yerdir ve buna uygun şekilde yaratılmıştır. Kendisine emânet edilen suyu koruyacak özelliktedir.
«Belli bir süreye kadar» Altı ayla, dokuz ay arasında belirlenmiş olan bir süreye kadar. «Bunu Biz takdîr ettik, ne güzel takdir edenleriz Biz. Vay haline o gün yalanlayanların.»
«Biz, yeryüzünü toolantı mahalli kılmadık mı? Ölülere de, dirilere de.» İbri Abbâs kelimesinin, gizleme anlamına geldiğini bildiriyor. Mücâhid ise; ölüyü gizler ve hiç bir tarafı görülmez, diye mânâ verir. Şa'bî ise; içi Ölülerinize, dışı da dirilerinize, diye mânâ vermiştir. Mücâhid ve Katâde de böyle derler.
«Orada yüksek ve sabit dağlar var edip, tatlı sular içirmedik mi size?» Yeryüzünün sarsılıp oynamaması için ağırlıklarıyla tutan dağlar ve bulutlardan süzülüp gelen veya yeryüzündeki kaynaklardan coşup akan tatlı sular yaratmadık mı?
«Vay haline o gün yalanlayanların.» Allah'ın azametine delâlet eden bunca yaratıkları düşünüp te "hâlâ yalan ve küfürde ısrar edenlere yazıklar olsun, yazık onlara.2
29 — Varın yalanlayıp durduğunuz şeye gidin.
30 — Üç kollu gölgeye gidin.
31 — Gölge yapmaz ve alevden korumaz.
32 — O, her biri bir saray gibi kıvılcımlar atar. 33'— Ve her biri sanki birer sarı erkek devedir.
34 — Vay haline o gün yalanlayanların.
35 — Bu, onların konuşamayacakları gündür.
36 — Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler.
37 — Vay haline o gün yalanlayanların.
38 — İşte bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür.
39 — Eğer Bana karşı bir düzeniniz varsa; onu hemen kurun.
40 — Yalanlayanların o gün vay haline.
Vay Haline O Gün Yalanlayanların. 4
Vay Haline O Gün Yalanlayanların
Allah Teâlâ; Öldükten sonra dirilmeyi, cezayı, cenneti ve cehennemi yalanlayan kâfirlere hitâb ederek luyâmet günü onlara şöyle denileceğini bildiriyor: «Varın yalanlayıp durduğunuz şeye gidin. Üç koll,ü gölgeye gidin.» Yani cehennem ateşine. Cehennem ateşinin alevine. Alev yükselip de üstünden dumanlar çıktığında onun şiddet ve kuvveti üç kola ayrılır. uGölge yapmaz ve alevden korumaz.» Aleve mukabil olan dumanın gölgesi ne gerçek gölgeliktir, ne de kişiyi alevin kucağından korur.
«O, her biri bir saray gibi kıvılcımlar atar.» Alevinden uçuşan kivılcımlar saraylar gibidir. İbn Mes'ûd; kaleler gibi, der. tbn Abbâs, Ka-tâde, Mücâhid, Mâlik ile Zeyd İbn Eşlem ve başkaları bunun ağaç kütüğü gibi demek olduğunu, naklederler.
«Ve her biri sanki birer sarı erkek devedir.» Mücâhid, Hasan, Ka-tâde ve Dahhâk bunun siyah deve gibi, demek olduğunu bildirir. İbn Cerîr Taberî de bu görüşü tercih eder. İbn Abbâs, Mücâhid ve Saîd İbn Cübeyr ise bunun gemi ipleri gibi, demek olduğunu söyler. İbn Abbâs'-tan; bakır parçaları gibi, anlamına geldiğini söylediği nakledilir.
Buhârî der ki: Bize Amr tbn Ali... Abdurrahmân İbn Âbis'ten nakletti ki; o, İbn Abbâs'ın bu âyete şöyle mânâ verdiğini bildirmiş: Biz ağaca üç adım tırmanır ve onu kış için kaldırırdık. Buna da ( adım verirdik. «Her biri sanki erkek devedir.» kavlindeki ifâdesi gemi ipleri anlamınadır. Bunlar toplanınca orta boylu kişiler gibi olurlar.
«Vay haline o gün yalanlayanların.Bu, onların konuşamayacakları gündür.» Orada, o günde hiç söz edemezler. «Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler.» Konuşmaya güçlerinin yetmeyeceği gibi, özür dilemeleri için kendilerine izin de verilmez. Bilakis aleyhlerinde hüccet kâim olmuş ve zulmetmelerinden dolayı, haklarında azâb sözü gerçekleşmiştir, artık konuşamazlar. Kıyamet günündeki duruşlar, muhtelif halleri _ve_sahneleri içerir. Allah Teâlâ bazan bir halden bazan diğer halden haber vermektedir ki bu, o günün şiddetinin sarsıntısını gösterir. Bu sebeple sözün her bölümünün sonunda «Vay haline o gün yalanlayanla-rin» denilmektedir.
«îşte bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür. Eğer Bana karşı bir düzeniniz varsa; onu hemen kurun.» Bu ifâde Yaratıcıdan kullarına sesleniştir. «Sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür.» Onların hepsini kudretiyle bir tepede toplamış ve çağınyı kendilerine işittirmiş, gözleri üzerlerine dikmiştir. «Eğer Bana karşı bir düzeniniz varsa; onu hemen kurun.» Bu, şiddetli bir tehdîd ve kuvvetli bir azardır. Eğer Benim kabzamdan kurtulmaya gücünüz yetiyorsa ve hükmümden kaçabilecekseniz, yapın. Çünkü buna asla gücünüz yetmez. Rahman sûresinde buyurulduğu gibi: «Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin çevresinden geçip gitmeye gücünüz yetiyorsa geçip gidin. Ama üstün bir güç olmadan geçemezsiniz.» (Rahman, 33). Hûd sûresinde ise buyuruyor ki: «Ve siz ona bir şey yapamazsınız.» (Hûd, 57) Hadîs-i şerifte de şöyle buyurulur: Ey kullarım; sizin faydanız Bana erişmez ki fayda veresiniz. Zararınız da ulaşmaz ki zarar veresiniz.
îbn. Ebu Hatim der ki: Bize Ali İbn Münzir... Ebu Abdullah el-Ce-belî'den nakletti ki; o, şöyle demiş: Ben Kudüs'e geldiğimde Ubâde İbn Sâmit, Abdullah İbn Amr ve Kâ'b el-Ahbâr'ın Kudüs'teki mukaddes evden söz ettiklerini gördüm. Ubâde İbn Sâmit dedi ki: Kıyamet günü olduğunda Allah, öncekileri ve sonrakileri bir tepede toplar. Onlara göz ilişir ve çağrı duyurulur. Allah Teâlâ der ki: «İşte bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür. Eğer Bana karşı bir düzeniniz varsa; onu hemen kurun.» Bugün Benden hiç bir inâdçı zorba ve aşağılık şeytân kurtulamaz. Abdullah İbn Amr dedi ki: O gün bize şöyle denildiğini işittik: Cehennemden bir boyun çıkar ve etrafa dağılır. Halkın ortasına gelince; ey insanlar, ben üç kişi için gönderildim, der. Babanın çocuğunu, kardeşin kardeşi tanıdığından onu daha iyi tanırım. Hiç bir engel onu benden uzaklaştıramaz ve hiç bir gizleyici onu benden sak-layamaz. Bunlar Allah ile birlikte başka tann edinenler, inâdçı her zorba ve kovulmuş her şeytândır. Onlann üzerine abanır ve onları yakalayıp hesâbtan kırk yıl önce cehenneme fırlatır.3
41 — Muhakkak ki müttakîler, gölgeliklerde ve pınarlardadırlar.
42 — Ve canlarının istediğinden meyveler.
43 — İşlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.
44 — Şüphesiz ki Biz, ihsan edenleri böyle mükâfatlandırırız.
45 — Vay haline o gün yalanlayanların.
46 — Yeyin ve biraz eğlenin. Doğrusu sizler suçlularsınız.
47 ~ Vay haline o gün yalanlayanların.
48 — Onlara; rükû' edin, denildiği zaman, rükû'a varmazlar.
49 — Vay haline o gün yalanlayanların.
50 — Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?
Allah Teâlâ farzları edâ edip haramları terkederek kendisine ibâdet eden muttaki kullarından bahisle, onların kıyamet günü cennetlerde ve çeşmelerde olacağını bildiriyor. Pis kokulu dumanların gölgesinde olan o eşkiyâya mukabil muttakîler «Gölgeliklerde ve pınarlardadırlar. Ve canlarının istediğinden meyveler.» İstedikleri zaman hazır bulacakları türlü meyveler onlarındır. «İşlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.» Onlara ihsan kabilinden böyle denir. Ve müteakiben Allah Teâlâ yeni bir haberi bildiriyormuşcasına buyuruyor ki: «Şüphesiz ki Biz, ihsan edenleri böyle mükâfatlandırırız.» Güzel amel yapanların katımızdaki mükâfatı işte böyledir. «Vay haline o gün yalanlayanların.»
«Yeyin ve biraz eğlenin. Doğrusu sizler suçlularsınız.» Bu, kıyamet gününü yalanlayanlara hitâbdır. Allah Teâlâ azâb ve tehdîd emriyle onlara emrederek «Yeyin ve biraz eğlerıin.» buyuruyor. Çok kısa bir süre eğlenin. «Doğrusu sizler, suçlularsınız.» Daha önce zikredilen cehennem ateşine sürükleneceksiniz. «Vay haline o gün yalanlayanların.» Allah Teâlâ'nın bir başka âyette buyurduğu gibi: «Onlan az bir süre geçindirir, sonra da katı bir azaba sürükleriz.» (Lokman, 24). Yûnus sûresinde de şöyle buyurmaktadır: «De ki: Allah hakkında yalan uyduranlar hiç şüphesiz felah bulmayacaklardır. Dünyada biraz faydalanma vardır. Sonra dönüşleri Bizedir. Sonra Biz de küfreder olmalarından dolayı onlara şiddetli azabı tattıracağız.» (Yûnus, 69-70).
«Onlara; rükû' edin, denildiği zaman, rükû'a varmazlar.» Bu bilgisiz kâfirlere; cemaatla beraber namaz kılmaları söylendiğinde, büyük-lenip kibirlenirler ve namaz kılmazlar. Bu sebeple Allah Teâlâ «Vay haline o gün yalanlayanların.» buyuruyor.
«Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?» Bu Kur'ân'a inanmadıklarına göre, artık hangi söze inanacaklardır? Tıpkı Allah Teâlâ'-nm şu kavli gibi: «Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra artık hangi söze inanırlar?» (Câsiye, 6) İbn Ebu Hatim der ki: Bize îbn Ebu Ömer... İsmâîl İbn Uleyye'den nakletti ki, o; bir çöl bedevisinin Ebu Hüreyre'-nin şu hadîsi rivayet ettiğini duydum, dediğini işittim demiştir: Mürselât sûresini okuyan kimse, «Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?» âyetini okuyunca; Allah'a ve O'nun indirdiğine îmân ettim, desin. Bu hadîs daha önce Kıyamet sûresinde de geçmişti.4