Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (İbni Kesir) -> Saf
İzahı4
İzahı
5 — Hani Mûsâ, kavmine demişti ki: Ey kavmim, niçin bana eziyet verirsiniz? Halbuki benim size gerçekten Allah'ın rasûlü olduğumu biliyorsunuz. Fakat onlar yoldan sapınca; Allah da onların kalblerini saptırmıştı. Ve Allah, fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez.
6 — Hani Meryem Oğlu îsâ da demişti ki: Ey İsrâiloğul-ları, muhakkak ki ben size Allah'ın peygamberiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayan ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olacak bir peygamberi de müjdeleyenim. Ama o, kendilerine açık burhanlarla gelince; bu, apaçık bir büyüdür, dediler.
Allah Teâlâ kulu, rasûlü ve kerîmi; İmrân Oğlu Musa'dan bahsederek onun kavmine şöyle dediğini bildiriyor; «Ey kavmim, niçin bana eziyet verirsiniz? Halbuki benim size gerçekten Allah'ın rasûlü olduğumu biliyorsunuz.» Benim size getirmiş olduğum risâletin doğruluğunu bildiğiniz halde, bana niçin eziyet ediyorsunuz? Bu ifâdede Rasûlullah (s.a.)ın kavminden ve diğer kâfirlerden gördüğü eziyetlere teselli bulunduğu gibi, sabır emri de bulunmaktadır. Nitekim Rasûl-i Ekrem buyurmuştur ki: Allah Musa'ya merhamet etsin. O, bundan çok daha fazla eziyete uğradı da sabretti. Aynı zamanda bu âyette mü'minlerin Ra-sûlullah'a eziyet etmelerini yasaklayan bir nehiy de bulunmaktadır. Nitekim Allah Teâlâ Ahzâb sûresinde: «Ey îmân edenler, Musa'ya eziyet vermiş olanlar gibi olmayın. Nitekim Allah, onu söyledikleri şeyden uzak tutmuştu. Ve o, Allah katında değerli idi.» (Ahzâb, 69) buyuruyor.
«Fakat onlar yoldan sapınca; Allah da onların kalblerini saptırmıştı.» Bildikleri halde Hakka ittibâ' etmekten dönünce Allah Teâlâ da onların kalbini hidâyetten döndürmüş ve içine şek, kararsızlık ve mah-cûbiyyet yerleştirmişti. Nitekim En'âm sûresinde şöyle buyurur: «Biz, onların kalblerini ve gözlerini çeviririz de ona ilk defa îmân etmedikleri gibi azgınlıkları içinde kör ve şaşkm bırakırız.» (En'âm, 110) Nisa sûresinde ise şöyle buyurur: «Kim, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra peygambere karşı gelir ve mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse; onu döndüğü yolda bırakırız. Kendisini cehenneme koyarız. Ne kötü dönüş yeridir orası.» (Nisa, 115) Bu sebeple burada da: «Ve Allah, fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez.» buyurmaktadır.
«Hani Meryem Oğlu îsâ da demişti ki: Ey İsrâiloğulları, muhakkak ki ben size, Allah'ın peygamberiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayan ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olacak bir peygamberi de müjdeleyenim.» Yani Tevrat beni müjdelemiştir ve onun haber verdiği şeyin doğrulayıcısı benim. Ben de benden sonra gelecek olanı ümmî, Arap ve Mekke'li peygamber Ahmed'i müjdelemekteyim. Hz. îsâ (a.s.) İsrâiloğulları peygamberlerinin sonuncusudur. İsrâiloğullarından bir topluluğun katında Hz. Muhammed'i müjdelemiştir. Bu peygamberlerin ve elçilerin hâtemi, kendisinden sonra ne nübüvvet ne de risâlet bulunan Ahmed-i Muhtâr'dır. Buhârî'nin naklettiği şu hadîs ne de güzeldir: Ebu Yemmân... Cübeyr İbn Mut'im'den nakleder ki; o, şöyle demiş: Ben, Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu duydum: Benim pekçok isimlerim vardır: Ben, Muhammed'im, Ben, AJımed'im. Ben, kendisiyle Allah'ın küfrü mahvettiği Manî'yim. Ben, insanların ölümde haşredilecek-leri Hâşir'im ve ben Âkib'im. Müslim de bu hadîsi, Zührî kanalıyla Cübeyr îbn Mut'ün'den aynı şekilde nakleder. Ebu Dâvûd et-Tayâlisî der ki: Bize Mes'ûdî... Ebu Musa'nın şöyle dediğini bildirdi. Rasûlullah (s.a.) bize kendisini birçok isimlerle tanıttı. Bizim bunlardan ezberimizde kalan; ben, Muhammedim, Ahmed'im, Hâşim'im, rahmet peygamberiyim, tevbeyim ve mülhime'yim ifâdeleri- bulunmaktadır. Müslim, A'meş kanalıyla Amr İbn Mürre'den ,o da Ebu Musa'dan bu hadîsi rivayet eder.
Nitekim Allah Teâlâ diğer âyetlerinde şöyle buyurmaktadır: «Onlar ki; yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları; okuma-yaz-ma bilmeyen ve nebî olan Rasûle tâbi' olurlar. O, kendilerine ma'rûfu emreder, münkerden nehyeder...» (A'râf, 157) Bir diğer âyet-i kerîme'-de ise şöyle buyurur: «Hani Allah; peygamberlerden söz almış: Andol-sun ki, size kitabı, hikmeti verdim. Yanınızda olanı doğrulayıcı bir pey: gamber geldiğinde mutlaka ona inanacak ve yardım edeceksiniz. îkrâr edip de ahdi kabul ettiniz mi? demişti. Onlar da: İkrar ettik, demişlerdi. Allah: Şâhid olun, Ben de sizinle beraber şâhidlerdenim, demişti.» (Âl-i îmrân, 81).
İbn Abbâs der ki: Allah hangi peygamberi göndermişse mutlaka ondan şöyle bir ahid almıştır: Eğer o, diri iken Muhammed gönderilecek olursa mutlaka ona tâbi1 olacaktır. Ve yine onun ümmetinden; Muhammed (a.s.) onlar diri iken gönderilecek olursa ona tâbi' olup yardım edeceklerine dâir ahid almalarını bildirmiştir. Muhammed İbn îs-hâk der ki: Bana Sevr. İbn Yezîd.,. Hâlid İbn Ma'dân kanalıyla Rasû-lullah'ın ashabından nakletti.ki, onlar; ey Allah'ın Rasûlü, bize kendinden haber ver, demişler. Rasûlullah (s.a.) buyurmuş ki: Atam İbrahim'in daveti ve İsa'nın müjdecisiyim. Bana hâmile kaldığında annem kendisinden bir nurun çıktığını ve onunla Şâm diyânndaki Busrâ köşklerinin aydınlandığını görmüş. Bu rivayetin isnadı sağlamdır. Başka vecihlerle ona bazı şâhidler de ilâve edilmiştir. Nitekim İmâm Ahmed der ki: Bana Abdurrahmân İbn Mehdî... Arbâd İbn Sâriye'den nakleder ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle demiş: Doğrusu ben, Allah katında pey^ gamberlerinin hâtemi idim. Halbuki Âdem o zaman daha çamurunun içine katılmış değildi. Bunun başını da size bildireceğim. Atam İbrahim'in çağrısı ve İsa'nın müjdesiyim. Annemin görmüş olduğu rü'yâ-yım. Bütün peygamberlerin anneleri böyle rü'yâlar görürler. Yine Ahmed der ki: Bize Ebu Nadr... Lokman İbn Âmir'den nakletti ki; o, Ebu Emânıe'nin şöyle dediğini işittim, demiştir: Ey Allah'ın peygamberi, senin başlangıçtaki durumun nedir? dedim de O, buyurdu ki: Atam îb-râhîm'in çağrısı, İsa'nın müjdesiyim. Annem kendisinden bir nurun çıkıp Şâm konaklarını aydınlattığını görmüş. Yine İmâm Ahmed der ki: Bize Hasan İbn Mûsâ... Abdullah İbn Mes'ûd'dan şöyle dediğini nakletti: Rasûlullah (s.a.) bizi Necâşî'ye gönderdi. Biz yaklaşık seksen kişi civarındaydık. Aralarında Abdullah İbn Mes'ûd, Ca'fer ve Abdullah İbn Urfuta, Osman İbn Maz'ûn ve Ebu Mûsâ da vardı. Bunlar Necâşî'ye vardılar. Kureyş'liler de Amr İbn Âs ile İmâre İbn Velîd'i hediyelerle Necâşî'ye gönderdiler. Bu ikisi Necâşî'nin huzuruna varınca ona secde ettiler. Sonra sağından ve solundan ona yaklaşarak dediler ki: Amcamız çocuklanndan bir topluluk, senin toprağına girdi, bizden ve dinimizden döndü. Necâşî; onlar neredeler? dedi. Onlar senin toprağında-dırlar, gönder de onları getirt, dediler. Necâşî gönderip onları getirtti. Ca'fer İbn Ebu Tâlib dedi ki: Ben, bugün sizin hatibinizim. Onlar da bunu kabul ettiler. Ca'fer İbn Ebu Tâlib selâm verdi ve secdeye kapanmadı. Ona, hükümdara neden secde etmezsin? dediklerinde; o, biz Azîz ve Celîl olan Allah'tan başkasına secde etmeyiz, dedi. Necâşî; o da nedir? deyince, Ca'fer dedi ki: Allah bize peygamberini gönderdi. Azîz ve Celîl olan Allah'tan başka hiç bir kimseye secde etmememizi emretti. Namaz kılmamızı ve zekât vermemizi buyurdu. Amr İbn Âs dedi ki: Onlar Meryem Oğlu îsâ konusunda sana muhalefet ediyorlar. Necâşî; Meryem Oğlu Isâ ve annesi hakkında ne dersiniz? deyince, o; Azîz ve Celîl olan Allah'ın dediği gibi deriz: O, Allah'ın kelimesi ve bakire Meryem'e hiç bir erkek eli değmeksizin ilkâ ettiği ruhudur. Abdullah İbn Mes'ûd der ki: Necâşî yerden kalktı ve şöyle dedi: Ey Habeş'liler topluluğu, ve ey papazlar, râhibler; Allah'a andolsun ki onlar, bizim söylediklerimizden fazla bir şey söylemiyorlar. Sadece onun kadarım söylüyorlar. Merhaba siz ve katından geldiğiniz zâta. Ben, onun Allah'ın ra-sûlü olduğuna şehâdet ederim ve onun İncil'de gördüğümüz zât olduğunu kabul ederim. Meryem Oğlu îsâ'nın onu müjdelediğini bildiririm. İstediğiniz yere konaklayın. Allah'a andolsun ki ben, eğer kral olmasaydım gider onun ayakkabılarını taşır ve ona abdest aldırırdım. Sonra emretti diğerlerinin hediyesini onlara geri iade ettiler. Bilâhare Abdullah İbn Mes'ûd, Bedir harbine katıldı. Rasûlullah (s.a.)ın ölüm haberini aldığında Necâşî için mağfiret dilediğini söylemiştir.
Bu kıssa; Ca'fer ve Ümmü Seleme (r.a.)den de rivayet edilmiştir. Bu rivayetlerin yeri Sîret kitablandır. Maksad şudur: Peygamberler —Allah'ın selâmı onların üzerine olsun— kendi kitaplarında ümmetlerine onu anlatıyor, niteliklerini bildiriyor ve gönderildiği zaman ona tâbi' olup desteklemelerini emrediyorlardı. Yeryüzünde peygamberlerin atası İbrâhîm Halîlullah'ın dilinden Mekke halkı için duâ ettiğinde, kendilerine onlardan bir peygamber göndermesini istediği meşhurdur. Meryem Oğlu İsa'nın da dilinden müjdelendiği bilinmektedir. Bunun için Hz. Peygambere başlangıcından bize haber ver, dediklerinde, ben; Atam İbrahim'in duası, Meryem Oğlu İsa'nın müjdesi ve annemin gördüğü rü'yâyım, diye cevab vermiştir. Yani bu rü'yâ daha sonra Mekke'de ortaya çıkmıştır. Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun.
«Ama o, kendilerine açık burhanlarla gelince; bu, apaçık bir büyüdür, dediler.» İbn Cüreyc vs İbn Cerîr Taberî derler ki: Onlara geçmiş asırlarda müjdelenen ve eski çağlarda zikri hürmetle anılan Ahmed geldiğinde, durumu ortaya çıkıp belgeler getirdiğinde ona muhalefet eden kâfirler «Bu, apaçık bir büyüdür,» dediler.2
7 — İslâm'a çağırıldığı halde, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah, zâlimler güruhunu hidâyete erdirmez.
8 — Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır.
9 — Müşrikler istemeseler de, dinini bütün dinlere üş-fcün kılmak için peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderen O'dur.
Allah Teâlâ buyuruyor ki: «İslâm'a çağrıldığı halde, Allah'a karşı yaran uydurandan daha zâlim kimdir?» Allah'a yalan isnâd eden, tev-hîd ve ihlâsa çağrıldığı halde ortaklar kabul ederek şirk koşandan daha zâlim hiç bir kimse yoktur. «Allah, zâlimler güruhunu hidâyete erdirmez.»)
«Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler.» Onlar, hakkı bâtıla çevirmek için çabalarlar. Onların bu durumu ağzıyla güneşin ışığını söndürmek isteyen kimsenin durumu gibidir. Nasıl o imkânsız ise aynı şekilde bu da imkânsızdır. Bunun için Hak Teâlâ âyetin devamında: «Halbuki kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.» buyuruyor. Müşrikler istemese de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidâyet ve hak din üzere gönderen O'dur.» Tevbe sûresinde (âyet, 32-33) bu iki âyetin tefsiri zikredildîğinden burada ayrıca zikre gerek duymuyoruz. Hamd ve minnet Allah'a mahsûstur.3
10 - Ey îmân edenler; sizi elîm azâbtan kurtaracak bir ticâreti göstereyim mi size?
11 — Allah'a ve peygamberine îmân eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz bu; sizin için çok daha hayırlıdır.
12 — O, sizin günâhlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
13 — Seveceğiniz başka bir şey daha var; Allah katında yardım ve yakın bir fetih. Sen mü'minlere müjde ver.
Abdullah İbn Selâm'ın hadîsinde geçtiği gibi, Ashâb-ı Kiram —Allah onlardan razı olsun— Allah Azze ve Celle'ye en sevimli olan ameli —yapabilmek için— sormak istemişler ve Allah Teâlâ da bu sûreyi inzal buyurmuştu. İşte bu cümleden olarak Allah Teâlâ, bu âyet-i kerî-me'de buyuruyor ki' «Ey îmân edenler; sizi elîm azâbdan kurtaracak bir ticâreti göstereyim mi size?» Sonra bu bitmez tükenmez büyük ticâreti tefsir ediyor ki bu ticâret, isteneni elde ettirecek, kaçınılması gerekeni ortadan kaldıracak bir ticârettir: «Allah'a ve peygamberine îmân eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz bu; sizin içjn çok daha hayırlıdır.» Dünyâ ticâretinden, yorulmadan, bıkmadan dünyaya koşmaktan daha hayırlıdır.
«O, sizin günâhınızı bağışlar.» Eğer size emrettiğim ve gösterdiğim şeyleri yaparsanız; sizin eksikliklerinizi bağışlar ve sizi cennetlere, güzel meskenlere, yüce derecelere girdiririm. «Sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var.» Bunun ötesinde seveceğiniz daha başka bir şey veririm: «Allah katından yardım ve yakın bir fetih.» Siz Allah yolunda savaşır ve Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım etmeyi tekeffül eder. Nitekim bir başka âyette buyurur ki: «Ey îmân edenler; eğer siz Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder ve sebatınızı artırır.» (Muhammed, 7) Ve yine bir başka âyette şöyle buyurur: «Allah, kendisine yardım edenlere elbette yardım eder. Şüphesiz ki Allah; Kavî'dir, Azîz'dir.» (Hacc, 40).
«Ve yakın bir fetih.» Çabucak gelecek bir fetih. Bu fazlalık dünyanın en hayırlı şeyidir ve âhiret nimetiyle birleştirilmiştir. Allah'a ve Ra-sûlüne itaat edip Allah'a ve dinine yardım edenlere müjdelenen bir fetih. Bu sebeple Allah: «Sen mü'minlere müjde ver.» buyuruyor.4
14 — Ey îmân edenlar: siz Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem Oğlu îsâ, havarilere: Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kımterdir? deyince, havariler demişlerdi ki: Biziz Allah'ın yardımcıları. İsrâiloğullarının birtakımı böylece inanmış, birtakımı da küfretmişti. Nihayet Biz, o îmân edenleri düşmanlarına karşı destekledik de böylece üstün geldiler.
Allah Teâlâ mü'min kullarına bütün hallerinde, sözlerinde, fiillerinde kendi kendileriyle olan durumlarında ve mallarında Allah'a yardımcı olmalarını emrediyor. Tıpkı «Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kim? dediklerinde Havarilerin îsâ (a.s.)ya icabet ettiği gibi siz de Allah'a ve Rasûlüne icabet edin. Allah Azze ve Celle'ye davet konusunda kim bana yardım eder? Havariler demişlerdi ki: «Biziz Allah'ın yardımcıları.» Havariler îsâ (a.s.)nın tâ'bileridir. Onlar; senin gönderildiğin gerçekte sana yardım edip bu hususta destek olacak kişiler biziz, demişlerdi. Bu sebeple îsâ peygamber, onları Şâm diyânndaki Yahudiler ve Yunanlılar arasına propagandacı olarak göndermişti. Ra-sûlullah (s.a.) da hacc günlerinde aynı şekilde; Rabbımın risâletini tebliğ edinceye kadar kim beni koruyacak? Çünkü Kureyş'liler Rabbımın risâletini tebliğ etmemi engelliyorlar, demişti. Nihayet Allah Teâlâ Medîne halkından Evs ve Hazrec kabilesini yardımcı olarak gönderdi de, ona bîat edip desteklediler Ve onu kendilerine hicret ettiği takdirde kızıla ve karaya karşı koruyacaklarını bildirdiler. Ashabı ile beraber o, Medine'ye hicret edince de Allah'a verdikleri sözü yerine getirip onu korudular. Bu sebeple Allah ve Rasûlü onlara; yardımcılar, anlamına «Ansâr» adını verdi ve bu, onların özel ismi oldu. Allah onlardan razı olsun ve onları hoşnûd etsin.
«İsrâiloğullarınm birtakımı böylece inanmış, birtakımı da küfret-mişti.» Meryem Oğlu îsâ (a.s.) Râbbının risâletini kavmine tebliğ edince ve havarileri ona destek olunca; îsrâiloğullanndan bir kısmı Meryem Oğlu îsâ'nın kendilerine getirdiği gerçeklere bağlanıp doğru yolu buldular. Bir kısmı da onun peygamberliğini inkâr edip getirdiği gerçeklerin dışına çıkıp dalâlete düştüler. Ona ve annesine büyük iftiralar attılar. Bunlar yahûdîlerdir. Kıyamet gününe kadar Allah'ın ardarda gelen lâ'neti onların üzerine olsun. îsâ konusunda ona tâbi' olanlardan bir grup ta aşırı gittiler. Nihayet onu Allah'ın kendisine lütfettiği nübüvvet makamının üstünde bir yere yükselttiler. Bölük bölük oldular. Onlardan bir kısmı îsâ'nın Allah'ın oğlu olduğunu söylerken, bir kısmı baba, oğul ve Rûh el-Kudüs'ten müteşekkil üçün üçüncüsü olduğunu söylediler. Bir başka grup da onun Allah'ın kendisi olduğunu bildirdiler. Bütün bu görüşler, Nisa sûresinde tafsilâtlı olarak açıklanmıştır.
«Nihayet Biz, o îmân edenleri düşmanlarına karşı destekledik de böylece üstün geldiler.» Hıristiyan gruplardan onlara karşı gelenlere destek olduk da diğerlerine üstün geldiler. Bu husus Hz. Peygamberin bi'seti ile gerçekleşmiştir- Nitekim İmâm Ebu Ca'fer Taberî der ki: Bize Ebu Saîd... Abdullah İbn Abbâs'tan nakletti ki; o, şöyle demiş: Allah Azze ve Celle îsâ (a.s.) yi göğe yükseltmek istediğinde, îsâ arkadaşlarının yanına gitti. Onlar 12 kişi olarak bir evdeydiler. Başından su damlıyordu. îsâ dedi ki: Bana îmân ettikten sonra sizden birisi on iki kez beni inkâr edecektir. Sonra şöyle dedi: Sizden hanginiz benim şekT lime girdirilecek de benim yerime öldürülecek ve benim derecemde yanımda olacak? Yaşı en küçük olan bir delikanlı kalktı ve; ben, dedi. îsâ ona; otur, dedi. Sonra tekrar aynı sözü söyledi. Delikanlı; ben, dedi. îsâ ona; otur, dedi. Sonra aynı sözü tekrarladı, delikanlı kalktı ve; ben, dedi. Bunun üzerine îsâ ona; evet, sen osun, dedi. Ona îsâ (a.s.)nın şekli verildi ve îsâ (a.s.) tavandaki delikten göğe yükseltildi. Yahudilerden îsâ'yı arayan görevli gelince, onun benzerini aldı ve öldürüp haça gerdi. Havarilerden bir kısmı ona inandıktan sonra on iki kez onu inkâr ettiler ve üç gruba ayrıldılar. Bir grup dedi ki: Allah dilediği süre bizim aramızdaydı, sonra göğe yükseldi. İşte bunlar Yahûdîlerdir. Bir diğer grup; Allah'ın oğlu dilediği sürece bizim aramızda oldu. Sonra Allah, oğlunu kendi katına yükseltti, dedi. İşte bunlar da Mestûrî'lerdir. Bir diğer grup da dedi ki: Aliah'ın kulu ve Rasûlü Allah'ın istediği sürece aramızda kaldı. Sonra Allah onu kendi katına yüceltti. îş-te bunlar da müslümanlardır. Kâfir olan o iki grup, müslüman olanların üzerine saldırdılar ve onları yenip öldürdüler. Allah Hz. Muham-med'i gönderinceye kadar îslâm gizli ve kapalı olarak duruyordu. Hz. Muhammed gelince «tsrâiloğullarının birtakımı böylece inanmış, birtakımı da küfretmişti.» Yani. îsâ (a.s.)nın zamanında İsrâiloğullanndan bir kısmı inanmış bir kısmı da küfretmişti. «Nihayet Biz, o îmân edenleri düşmanlarına karşı destekledik de böylece üstün geldiler.» Muhammed (s.a.)in dinini kâfirlerin dinine karşı destekledik de üstün geldiler. Bu, Taberî'nin bu âyetin tefsîrindeki ifadesidir. Neseî de bu âyetin tefsirinde Ebu Küreyb kanalıyla... îbn Abbâs'tan böyle dediğini nakleder. Muhammed (s.a.) ümmeti, Allah'ın emri gelinceye kadar hak üzere sabit olmaya devam edeceklerdir. Onlar bu durumda iken Allah'ın emri gelecektir. Ve nihayet onlardan en sonuncusu Meryem Oğlu îsâ (a.s.) ile birlikte Deccâl'a karşı savaşacaktır. Nitekim sahîh hadîslerde böyle vârid olmuştur. Allah en iyisini bilendir.5