Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (İbni Kesir) -> Tebbet

1 / 2

LEHEB SÛRESİ2

margin:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align:center'> LEHEB SÛRESİ

(Mekke'de nazil olmuştur.)

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

1 — îki eli kurusun Ebu Leheb'in ve yok olsun.

2 — Malı ve kazandığı ona fayda vermedi.

3 — Alevli ateşe girecektir,

4 — Karısı da odun taşıyarak;

5 — Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde.

Buhârî der ki: Bize Muhammed îbn Selâm.., İbn Abbâs'tan naklet­ti ki:

Rasûlullah (s.a.) Bathâ'ya çıkmıştı. Dağa tırmanıp; sabahlar ha­yırlı olsun diye seslenince, Kureyş'liler etrafında toplandılar. Rasûlul­lah (s.a.) buyurdu ki: Eğer ben size düşmamn sabahleyin veya akşam üstü geleceğini söylersem, beni doğrular mısınız? Onlar; evet, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) dedi ki: Ben, sizi şiddetli bir azaba karşı uyarıcıyım. Ebu Leheb dedi ki: Bizi bunun için mi topladın? Ya­zıklar olsun sana, iki elin kurusun. Bunun üzerine Allah Teâlâ: «İki eli kurusun Ebu Leheb'in ve yok olsun...» âyetini sûrenin sonuna ka­dar inzal buyurdu. Bir başka rivayette de Ebu Leheb kalkıp elini bir­birine çarparak; yazıklar olsun bugün sana, bizi bunun için mi topla­dın? diyormuş. Bunun üzerine Allah Teâlâ Leheb sûresini inzal buyur­muş.

Birinci âyet Ebu Leheb için beddua, ikinci âyet ise ondan haber­dir. Ebu Leheb peygamberin amcalarından birisidir. Adı; Abdü'1-Uzzâ İbn Abdü'l-Muttalib'tir. Künyesi Ebu Utbe'dir. Yüzü parlak olduğu, Ra-sûlullajı'a çok eziyyet ettiği, kin beslediği, onunla alay ettiği, Hz. Pey­gamberi ve dinini küçük düşürmeye çalıştığı için Ebu Leheb adı veril­miştir.

îmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize İbrahim İbn Ebu Abbâs, Ab-durrahmân İbn Ebu Zenâd'dan nakletti ki; ona babası Rebîa îbn Abbâd adı verilen Deyi oğullarından bir adamdan nakletmiş. Adam câhiliyyet devrinde müşrik imiş, sonra müslüman olmuş. Rebîa demiş ki: Câhi-liye devrinde Zu'1-Mecâz panayırında peygamberin şöyle, dediğini duy­dum: Ey insanlar, Allah'tan başka ilâh yoktur, deyin ve kurtulun. Halk onun etrafına toplanmıştı. Arkasında da parlak yüzlü hîlekâr ve ba­şında iki bölük örgüsü bulunan birisi dolaşıyor ve diyordu ki: O, ya­lancı bir sâbiîdir. Her gittiği yerde onun arkasından gidiyordu. Bunun kim olduğunu sorduğumda, amcası Ebu Leheb'tir, dediler. Ayrıca İmânı Ahmed bu hadîsi Süreye kanalıyla İbn Ebu Zenâd'dan nakleder. Ebu Zenâd der ki: Ben; Rebîa'ya şöyle dedim: Sen o gün küçük çocuk muy­dun? O, hayır Allah'a andolsun ki o günü iyi hatırlıyorum. Ben, bir kır­ba taşımaktaydım, demiştir. Bu hadîsin rivayetinde Ahmed İbn Hanbel münferid kalmıştır.

Muhammed İbn İshâk der ki: Bana Hüseyn İbn Abdullah îbn Ubey-dullah İbn Abbâs nakletti ki; o, Rebîa İbn Abbâd ed-Deylî'nin şöyle de­diğini işittim, demiştir: Ben delikanlı iken babamla beraber idim, Ra­sûlullah (s.a.) kabileleri dolaşıyordu ve arkasında da parlak yüzlü, hî­lekâr bir adam vardı. Saçları omuzuna dökülmüştü. Rasûlullah (s.a.) bir kabilenin yanında duruyor ve onlara: Ey falanca oğullan, ben size Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Allah'a ibâdet etmenizi, O'na hiç bir şeyi ortak koşmamanızı emrederim. Beni tasdik edip Allah'­ın bana gönderdiği hükmü uygulayıncaya kadar beni korumanızı söy-

lertm. Rasûlullah (s.a.) konuşmasını bitirince, arkasından öbür adam geliyor ve diyordu ki: Ey falanca oğullan, bu adam sizin Lât ve Uzzâ ile cinlerden müttefikiniz olan Benu Mâlik İbn Akyeş/i terkedip ken­disinin getirdiği bid'at ve dalâlete gitmenizi istiyor, onu dinlemeyin ve kendisine uymayın. Ben babama; bu kim? dedim de babam; amcası Ebu Leheb, dedi. Bu hadîsi İmâm Ahmed ve Taberânî de bu lafızla rivayet ederler.

«îki eli kurusun Ebu Leheb'in ve yok oLsun.» Hüsrana mahkûm ol­sun, kaybolsun, gayreti ve işi boşa çıksın. kelimesi, hüsranı ve yok olması kesinleşsin,, anlammadır.

«Malı ve kazandığı ona fayda vermedi.» İbn Abbâs ve başkaları; kazandığından maksad çocuğudur, derler. Hz. Âişe, Mücâhid, Atâ, Ha­san ve İbn Sîrîn'den de benzer bir rivayet nakledilmiştir. Abdullah İbn Mes'ûd'dan nakledilir ki; Rasûlullah (s.a.) kavmini îmâna çağırdığı za-. man, Ebu Leheb şöyle demiş: Eğer kardeşimin oğlunun söylediği gerçek M ise, ben kıyamet günü malımı ve çocuğumu vererek sizi azâbtan kur­tarırım. Bunun üzerine Allah Teâlâ: «Malı ve kazandığı ona fayda ver­medi.» âyetini indirmiştir.

«Alevli ateşe girecektir.» Alevli kıvılcımları bulunan ve şiddetle ya­kıcı olan ateşe.

«Karısı da, odun taşıyarak.» Karısı Ümmü Cemîl Kureyş'li kadınla­rın önde gelenlerindendi. Adı Ferva Bint Harb İbn Ümeyye idi ve o, Ebu Süfyân'ın kız kardeşiydi. Küfründe, inâd ve inkârında kocası Ebu Le-heb'e yardım ederdi. Bu sebeple kıyamet günü de cehennem azabında ona yardımcı olacaktır. Bunun için Allah Teâlâ:

«Karısı da, odun taşıyarak. Boynunda bükülmüş bir ip olduğu hal­de.» buyuruyor. Daha çok yanması için odun taşıyıp kocasının üstüne atacaktır. O, bunun için hazırlanmış, boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde bu görevi yapacaktır. Mücâhid ve Urve, ateşten örülmüş bir ip olduğu halde, demişlerdir. Mücâhid, İkrime, Hasan, 4Catâde, Sevrî ve Süddî «Odun taşıyarak», kavline; ona buna dedikodu götürerek, diye mânâ vermişlerdir. Avfî/İbn Abbâs'tan; Atıyye, Dahhâk ve İbn Zeyd'-den nakleder ki; Ebu Leheb'in karısı Rasûlullah (s.a.)ın yolu üzerine diken koyardı. İbn Cerîr Taberî de bu görüşü tercih etmiştir. îbn Cerîr der ki: O, Rasûlullah (s.a.)ı fakîr olduğu için kmardı. Odun topladığı için o da böylece kınanmıştır. îbn Cerîr bu görüşü serdetmekle beraber kimseye isnâd etmez. Sahih olan birinci görüştür. Allah en iyisini bi­lendir.

Saîd îbn Müseyyeb der ki: Ebu Leheb'in karısının değerli bir ger­danlığı vardı. Ben, bu gerdanlığı Hz. Muhammed'e düşmanlık için har­cayacağım, demişti. İşte Allah Teâlâ onun boynuna ateşten bir ip ge­çirerek buna karşılık vermiştir. İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Ebu Küreyb... Şa'bî'den nakletti ki kelimesi, lif anlamınadır. Urve İbn Zübeyr ise bu kelimenin, kalınlığı yetmiş zira' olan bir zincir, an­lamına geldiğini söyler. Sevrî ateşten bir gerdanlıktır ve uzunluğu yet­miş zira'dır, der. Cevheri, kelimesinin lif anlamına geldiğini ve ayrıca liften veya hurma ve benzeri şeylerin yaprağından Örülen ip olduğunu belirtir. Deve derisinden ve yününden de yapılırdı.

Mücâhid: «Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde.» kavli hakkın­da der ki: Demirden bir boyunduruk olduğu halde. Görmez misin arap-lar su kovasını çeken dolaba adını verirler.

îbn Ebu Hatim der ki: Bana, babam ve Ebu Zür'a... Ebu Bekr kızı Esmâ'dan naklettiler ki; «İki eli kurusun Ebu Leheb'in ve yok olsun.» âyeti nazil olunca, Harb kızı şaşı Ümmü Cemîl, yüksek sesle elinde bir balta olarak gelip şöyle dedi:

Biz, onu kötüleyerek kendisinden kaçındık,

Dinini terkettik,

Emrine isyan ettik.

Rasûlullah (s.a.) beraberinde Ebubekir olduğu halde mescidde otu­ruyordu. Ebubekir onu görünce dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, o geliyor, seni görmesinden korkarım. Rasûlullah (s.a.) dedi ki: O, beni hiç göre­mez. Kur'ân'dan bir âyet okuyarak ondan korundu. Nitekim Allah Te-âlâ Kur'ân'da şöyle buyurur: «Kur'ân okuduğun zaman seninle âhirete inanmayanların arasına örtülmüş bir perde koyarız.» (İsrâ, 45) Ümmü Cemîl gelip Ebubekir'in yanında durdu ve Rasûlullah'ı görmedi. Ey Ebubekir; arkadaşının beni hicvettiğini haber aldım, dedi. Ebubekir; Beyt'in Rabbına andoLsun ki; o, seni hicvetmedi, dedi. Ümmü Cemîl; Kureyş'liler benim kendilerinin efendisinin kızı olduğumu iyi bilirler, diyerek dönüp gitti. Velîd veya başkaları hadîslerinde derler ki: Ümmü Cemîl Beytullah'ı tavaf ederken çarşaflı olduğu halde ayağı kaydı ve; kuıanmış olana yuh olsun, dedi. Abdülmuttalib kızı Ümmü Hakîm dedi ki: Doğrusu ben, haya sahibiyim konuşturulmam, görgü sahibiyim öğ­retilmem. Biz hepimiz amca çocuklarıyız. Kureyş ise bunu çok iyi bilir.

Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr der ki: Bize İbrâhîm İbn Saîd ve Ahmed İbn İshâk... İbn Abbâs'tan naklettiler ki; Leheb sûresi nazil olunca Ra­sûlullah (s.a.) Ebubekir ile beraber bir yerde oturuyor iken Ebu Leheb'­in karısı gelmiş. Ebubekir Hz. Peygambere; bir kenara çekilsen o seni herhangi bir şekilde rahatsız etmese, demiş. Rasûlullah (s.a.) da bu­yurmuş ki: Benimle onun arasına bir engel koyulur elbet. Ebu Leheb'in karısı gelmiş Hz. Ebubekir'in yanında durmuş ve demiş ki: Ey Ebube­kir; arkadaşın beni hicvetmiş. Hz. Ebubekir demiş ki: Hayır, şu Beytin Rabbına andolsun ki; o, ne şiir söyler, ne de bunu ağzına alır. Ebu Le­heb'in karısı; sen elbette doğrulanmışsın, diyerek gitmiş. O, gidince Ebubekir (r.a.): Seni görmedi mi? demiş. Rasûlullah (s.a.) buyurmuş

ki: Hayır o. dönüp gidinceye kadar bir melek benim önümü kapamak­taydı. Sonra Ebu Bekr el-Bezzâr der ki: Ebubekir (r.a.)den bu isnâddan daha güzel bir isnâdla hadîs rivayet edildiğini bilmiyoruz.

ilim ehlinden bazı kimseler: «Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde» kavli hakkında şöyle demişlerdir: Boynunda ateşten bir ip oldu­ğu halde. Bu ateş bazan saç örgülerine kadar çıkarılır, sonra aşağıya kadar atılırdı. Böylece devam eder giderdi.

Ebu Hattâb Ömer İbn Dihye el-Kelbî el-Endelûsî, «et-Tenvîr» isim­li kitabında kelimesinin, kovanın ipi anlamına geldiğini söy­ler. Ve bu konuda bir de rivayet nakleder. Ebu Hanîfe ed-Dîneverî, «en-Nebâtyisimü kitâbta her in su kovası olduğunu söyler. Ve bu kontfda bazı şiirler nakleder.

(...)

Bilginler dediler ki:_Bu sûre peygamberin nübüvvetine apaçık bir delil ve ayan beyân bir mucizedir. Çünkü bu âyette: «Alevli ateşe gi­recektir, karısı da, odun taşıyarak. Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde.» buyurarak onun şakiliğini ve îmâna gelmeyeceğini haber ver­mektedir. Her ikisinin de îmân etmeyeceğini bildirmektedir. Ne açıktan ne gizliden, ne görünürden, ne kapalı olarak mü'min olmayacaklarını jıaber vermektedir. Bu, peygamberin nübüvvetinin en açık ve gözalıcı pelitlerinin en kuvvetlilerinden birisidir.1