Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (İbni Kesir) -> Tegabün
Allah'ın İzni Olmadıkça. 3
Allah'ın İzni Olmadıkça
Allah Teâlâ, Hadîd sûresinde vermiş olduğu haberi burada da bildiriyor: «Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet- yoktur ki; Biz onu yaratmadan evvel kitâbda bulunmasın. Şüphesiz ki bu; Allah'a göre kolaydır.» (Hadîd, 22). Burada ise: «Allah'ın izni olmadıkça hiç bir musibet isabet etmez.» buyuruyor. İbn Abbâs der ki: Allah'ın izninden maksad, O'nun emridir. Yani kaderi ve meşiyyeti.
«Kim de Allah'a inanırsa; onun kalbini doğruya götürür. Ve Allah, her şeyi bilendir.» Kime bir musibet isabet eder de o, bunun Allah'ın kazâ ve kaderiyle olduğunu bilip sabreder, hakkı gözetir ve Allah'ın hükmüne teslîm olursa; Allah Teâlâ onun kalbini doğru yola götürür ve dünyada kaybettiğine karşılık olmak üzere kalbine hidâyet verir, güven verir ve samîmiyyet verir. Bazan da ona aldığından daha fazlasını ihsan eder. Ali îbn Ebu Talha, İbn Abbâs'tan naklen der ki: «Kim de Allah'a inanırsa; onun kalbini doğruya götürür.» Yani kalbini yakîne erdirir. Ve böylece o kişi, başına gelen şeyin kendisinden ayrılmayacağını, başına gelmeyecek şeyin de kendisine isabet etmeyeceğini bilir. A'meş Ebu Zabyân'dan nakletti ki; o, şöyle demiş: Biz Alkame'nin yanında idik. Onun huzurunda: «Kim de Allah'a inanırsa; onun kalbini doğruya götürür.» âyeti okundu ve bu husus kendisine soruldu. O, dedi ki: Bu, musibete dûçâr olan bir kişidir ki; musibetin Allah katından geldiğini bilir, buna rızâ gösterip teslîm olur. İbn Cerîr ve İbn Ebu Hatim bunu böylece rivayet ederler. Saîd İbn Cübeyr ve Mukâtil îbn Hay-yân: «Kim de Allah'a inanırsa; onun kalbini doğruya götürür.» kavli hakkında şöyle derler: O kişi, biz Allah içiniz ve muhakkak ki biz, Allah'a dönenleriz, diyerek istircâ' yapar. Üzerinde ittifak bulunan bir hadîste şöyle buyurulur: Ne garîbür mü'min kişi ki; Allah onun için ne hüküm verirse o mutlaka kendisi için hayır olur. Sıkıntı isabet ederse sabreder ve bu, kendisi için hayır olur. Bolluk isabet ederse şükreder, bu da kendisi için hayır olur. Mü'minden başka biri için bu durum mümkün değildir. İmâm Ahmed îbn Hanbel der ki: Bize Hasan... Cünâde İbn Ebu Ümeyye'nin şöyle dediğini nakletti: Ubâde İbn Sâmit'ten duydum ki, adamın biri Rasûlullah (s.a.)a gelip; ey Allah'ın Rasûlü, amellerin hangisi daha üstündür? demiş. Rasûlullah (s.a.) buyurmuş ki: Allah'a îmân, O'nu tasdik ve O'nun yolunda cihâd. Adam; bundan daha basitini istiyorum ey Allah'ın Rasûlü, deyince de, Rasûlullah (s.a.); müsamaha ve sabır, demiş. Adam; bundan daha basitini istiyorum ey Allah'ın Rasûlü, deyince de; hiç bir konuda Allah'ı kınama, Allah'ın sana hükmettiği şeyde Allah'ı-itham etme. Bu hadîsi diğer hadîs imamları tahrîc etmemişlerdir.
«Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin.» Allah'ın koyduğu hükümde Allah'a ve Rasûlüne itaat emredilmekte, hükümlerinin yapılması ve yasaklarının da terkedilmesi buyurulmaktadır. Sonra da «Şayet yüz çevirecek olursanız, bilin ki; peygamberimize düşen, apaçık tebliğdir.» Eğer Allah'ın emrettiğinden dönerseniz; peygambere yalnızca teb-îîğ düşer. Size de dinleyip itaat etmek düşer. Zührî der ki: Allah'tan risâlet, peygamberden tebliğ, bizden de teslîm vardır. Müteakiben Allah Teâlâ, kendisinden başka ilâh bulunmayan bir tek ve Samed olduğunu haber vererek şöyle buyuruyor: «Allah O'dur ki; O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur. Ve mü'minler, yalnız Allah'a tevekkül etsinler.» Önce tevhîd bildirilmektedir ki; burada taleb anlamı vardır. Yani ulû- hiyette Allah'ın birliğini kabul edin ve O'nun dinine samîmiyyetle sanlın, sonra O'na tevekkül edin. Müzzemmil sûresinde buyurduğu gibi: «O, Doğunun, ve Batının Rabbıdır. O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur. Öyleyse O'nu vekîl tut.» (Müzemmil, 9).4
14 — Ey îmân etmiş olanlar; eşlerinizin ve çocuklarınızın içinde size düşmanlık edenler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz ve örterseniz; şüphesiz Ja Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir.
15 — Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Allah katında ise büyük mükâfat vardır.
16 — Öyleyse, gücünüz yettiğince Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin ve kendinizin hayrına olarak infâk edin. Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa; işte onlar felaha erenlerin kendileridir.
17 — Eğer Allah'a güzel bir ödünçle ödünç verirseniz; onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah, Şekûr'-dur, Halim'dir.
18 — Görüleni ve görülmeyeni bilendir. Azîz'dir, Ha-kîm'dir.
Kendi Ailesine Düşmanlık Edenler4
Kendi Ailesine Düşmanlık Edenler
Allah Teâlâ, çocuklardan ve eşlerden haber vererek buyuruyor ki: Kimi eşler vardır ki, kocalarının, kimi çocuklar da babalarının düşmanıdırlar. Düşmanlık onları sâlih amellerden alıkoyma anlamındadır. Nitekim Münâfikûn sûresinde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: «Ey îmân edenler; mallarınız ve çocuklarınız, sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim, bunu yaparsa; işte onlar, hüsrana uğrayanların kendileridir.» (Mü-nâfikûn, 9) Burada ise: «Onlardan sakının» buyuruyor. İbn Zeyd der ki: Dininizi onlardan koruyun, demektir. Mücâhid der ki: «Eşlerinizin ve çocuklarınızın içinde size düşmanlık edenler vardır. Onlardan sakının.» Onlar, kişiyi akrabalarla münâsebeti kesmeye veya Rabbma isyan etmeye sevkeder. Binâenaleyh, kişi onun sevgisinden dolayı çocuğuna ve eşine itaat etmekten başka bir şey yapmaz. İbn Ebu Hatim der ki: Bize babam... îbn Abbâs'tan nakletti ki; adamın birisi ona bu âyeti sorduğunda İbn Abbâs şöyle demiş: Bunlar Mekke'de rnüslüman olan bazı kimselerdir ki, Rasûlullah'a gelmek istediler. Ancak eşleri ve çocukları onları bırakmadılar. Rasûlullah'ın yanına geldiklerinde, halkın dinde derin bilgiye sahip bulunduğunu gördüler ve bu sebeple ailelerini cezalandırmak istediler. Bunun üzerine: «Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz ve örterseniz; şüphesiz ki Allah, Gafûr'dur, Rahîm'-dir» âyeti nazil oldu. Tirmizî de Muhammed İbn .Yahya kanalıyla... İsrail'den bu rivayeti nakleder ve; hasendir, sahihtir, der. İbn Cerîr ve Taberânî de bu rivayeti îsrâîl kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayet ederler. Keza Avfî vasıtasıyla îbn Abbâs'tan buna benzer bir rivayet nakledilir. Onun efendisi îkrime'den de aynı şekilde rivayet edilmiştir.
«Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Allah katında ise büyük mükâfat vardır.» Mal ve evlâd, Allah tarafından yaratıklarım denemek için verilmiş bir imtihandır. Böylece Allah Teâlâ-lâ kimin kendisine itaat edip, kimin isyan ettiğini belirler. ((Allah katında ise büyük mükâfat vardır.» Kıyamet günü büyük mükâfat Allah ka-tındadır. Âl-i İmrân sûresinde beyân edildiği gibi: «Kadınlardan,, oğullardan, kantar kantar altın ve gümüşten, nişanlı atlardan, develerden ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük; insanlar için süslenip hoş göründü. Bunlar dünya hayatının geçimidir. Oysa gidilecek yerin güzel olanı Allah katındadır.» (Âl-i İmrân, 14).
İmâm Ahmed îbn Hanbel der ki: Bize Zeyd İbn Habbâb... Abdullah İbn Büreyre'den nakletti ki; o, Ebu Büreyre'nin şöyle dediğini duydum, demiştir: Rasûlullah (s.a.) konuşurken Hz. Hasan ve Hüseyin geldiler. Üzerlerinde kırmızı bir kaftan vardı. Yürüyor ve düşüyorlardı. Rasûlullah (s.a.) minberden indi, onları tuttu ve önüne oturttu. Sonra da: Allah ve Rasûlü doğru söyler. Muhakkak ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Şu iki çocuğun yürüyüp düşmesini gördüm ve dayanamadım, en sonunda sözümü kesip onları kaldırdım, buyurmuş. Sünen erbabı da bu hadîsi Hüseyn İbn Vâkıd kanalıyla Abdullah İbn Büreyre'den naklederler. Tirmizî; hasen ve garîb bir hadîstir, ancak bu yolla biliyoruz, der.
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Süreye İbn Nu'mân... Eş'as îbn Kays'tan nakletti ki; o, şöyle demiş: Ben Kinde hey'eti arasında Rasûlullah (s.a.)a geldim. Bana dedi ki: Çocuğun var mı? Ben; oğlumun bir çocuğu var. Cemd'in kızından doğma. Onun yerine kavminin gösterişli bir elbisesi olmasını isterdim, dedim. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Böyle demeyin; çünkü göz aydınlığı onlardadır. Öldükleri zaman mükâfat vardır. Sonra buyurdu ki: Eğer onlar hüzün ve korkaklık ve-sîlesidirler, demiş olsaydın doğruydu. Bu hadîsin naklinde İmâm Ah-med merhum münferid kalmıştır.
Ebu Bekr el-Bezzâr der ki: Bize Mahmûd İbn Bekr... Ebu Saîd'in şöyle dediğini bildirdi: Rasûlullah (s.a.); çocuk, gönlün meyvesidir. Onlar; korkaklık, cimrilik ve hüzün nedenidirler, buyurmuştur. Bezzâr sonra; bu hadîs, ancak bu isnâd ile bilinir, der.
Taberânî der ki: Bize Hâşim... Ebu Mâlik el-Eş'ari'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.); şöyle buyurmuş: Düşmanın; kendisini öldürdüğün zaman senin için başarı olan ve o, seni öldürdüğü zaman seni cennete girdiren değildir. Sana düşman olan; senin soyundan çıkmış olan çocuğundur. Ayrıca düşmanlarının en büyük düşmanı da sağ elinin sâ-hib olduğu malındır.
«Öyleyse, gücünüz yettiğince Allah'tan korkun.» Gücünüz ve tâ-katmız nisbetinde O'ndan korkun. Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde Ebu Hüreyre (r.a.)den nakledilir'ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Ben, size bir şeyi emredersem; gücünüz yettiğince onu yerine getirin, sizi de bir şeyden nehyedersem; ondan sakının. Mâlik'in Zeyd İbn Eslem'den rivayet ettiği gibi müfessirlerden bazıları da derler ki: Bu âyet, Âl-i İmrân süresindeki şu âyeti neshetmiştir: «Ey îmân edenler; Allah'tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Ve her halde müslüman olarak can verin.» (Âl-i İmrân, 102) İbn Hatim der ki: Bize Ebu Zür'a... Saîd îbn Cübeyr'den nakletti ki; Allah Teâlâ'nın: «Allah'tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Ve her halde müslüman olarak can verin.» âyeti nazil olduğunda halkın bunu yapması zor geldi. Kalktılar, nihayet damarları çatladı, alınları yarıldı. Allah Teâlâ müslümanlara hükmünü hafifletmek için: «Öyleyse, gücünüz yettiğince Allah'tan korkun.» âyetini indirerek birinci âyeti neshetti. Ebu'l-Âliye, Zeyd İbn Eşlem, Katâde, Rebî' îbn Enes, Süddî, Mukâtil İbn Hayyân'dan da bu şekilde rivayet edilmiştir.
«Dinleyin, itaat edin.» Allah ve Rasûlünün size emrettiği şeye bağlanın. Ondan ayrılıp ta sağa sola sapmayın. Allah ve Rasûlünün önüne geçmeyin, size emrettiklerinden geri durmayın, yasakladıklarını da işlemeyin.
«Ve kendinizin hayrına olarak infâk edin.» Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden; akrabalara, fakirlere, miskinlere ve ihtiyâç sâhib-lerine verin. Allah'ın size lütfettiği gibi, siz de Allah'ın mahlûkâtına güzelce verin ki dünya ve âhirette sizin için hayır olsun. Böyle yapmazsanız, dünya ve âhirette sizin için şer olur.
«Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa; işte onlar felaha erenlerin kendileridir.» Bu âyetin tefsiri Haşr sûresinde geçmişti. Orada konuyla ilgili vârid olan hadîsler anlatılmıştı. Tekrar zikretmeye gerek yoktur. Hamd ve minnet Allah'a mahsustur.
«Eğer Allah'a güzel bir ödünçle ödünç verirseniz; onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar.» Allah için neyi infâk ederseniz; onu fazlasıyla size geri verir. Neyi sadaka olarak dağıtırsanız; onun mükâfatı Allah'a aittir. Ve verilen sadaka Allah'a borç vermedir. Nitekim sahih hadîste bildirilir ki; Allah Teâlâ şöyle buyurur: Kim, zulmetmeksizin ve ana sermayeyi yok etmeksizin ödünç verirse; Allah Teâlâ onu size kat kat artırır. Bakara sûresinde ise : «Onu Allah kat kat fazlasıyla öder» (Bakara, 245) buyurmuştur.
«Ve sizi bağışlar.» Günâhlarınızı affeder. Çünkü «Allah, Şekûr'dur.» Aza, çokla karşılık verir. «Halîm'dir.» Bağışlar, affeder, gizler, günâhlardan, eksikliklerden, hafâ ve kötülüklerden vazgeçirir. «Görüleni ve görülmeyeni bilendir. Azîz'dir, hakîm'dir.» Bu âyetin tefsiri birçok kere geçmişti.5